Vahdet Nafiz Aksu

ANA SAYFABUGÜNKÜ ERZURUMYEREL YAZILAR MAKALE / FIKRA / ÖYKÜ ERZURUM YAZILARI KİTABITÜM ŞİİRLERİM PDF

serbest  şiirlerimheceyle şiirlerim heceyle rübailer sesli şiirlerim resimli şiirlerimşiir sunuları

 

Vahdet Nafiz Aksu

E-KANAL CANLI YAYIN

TRT'DEKİ SÖYLEŞİLERİM

USTALARDAN SESLİ ŞİİRLER

ŞİİR VİDEOLARI -VNA

HER ŞEYİN BAŞLADIĞI ŞEHİR

ÖNERİLER/ETKİNLİKLER

STRATEJİK HEDEFLER

BELGELERLE ERMENİ ZULMÜ

NET KÜTÜPHANE

100 TEMEL ESER

TARİH/ KÜLTÜR SOHBETLERİ

OSMANLI TARİHİ

SARI GELİN KİMİN TÜRKÜSÜ

ERZURUM  FIKRALARI

ÖZGEÇMİŞİM

FOTOBEN

KİTAPLARIM



SÖZÜN SERHADDİ DUA




stratejik araştırma kurumları

araştırmacılar için kaynaklar

Türk dünyası araştırmaları

filozofların fikir dünyası

mevlana ney ve sema

Türk edebiyatı kolleksiyonu

edebiyat söyleşileri

düşünce dergi ve siteleri

e-kitap bankası

altı çizili satırlar

kuran ufku

öğrenciler için kaynaklar

ekovart tv-sanat haberleri

Türk islâm sanatları

kültür ve turizm bakanlığı

kent kent yeryüzü

yapı kredi kültür-sanat

gazetelerin birinci sayfaları

yerel medya

gazetelerin internet sayfaları

bebek ve anne com

gerekli tüm linkler



 
SIK DİNLEDİKLERİM

 




kelâm-ı kibar


 

 

  İletişim Formu


 

bu sayaçtan önceki ziyaretçi:
165900

 

 

Google Site

 

 

 
 
GATADA'Kİ HATA

Ankara Gülhane Tıp Akademisi’ne, çeşitli vesilelerle defalarca gitmişliğim var. Askeri hastanelerimize doktor, diş tabibi, hemşire, uzman hekim yetiştiren bu seçkin bilim yuvası; aynı zamanda en donanımlı, en gelişmiş, küresel düzeydeki araştırma ve uygulama hastanelerimizden biri…

Önünde çakı gibi Mehmetçiklerin nöbet tuttuğu GATA nizamiyesi, bana hep çok sıcak ve sevimli gelmiştir. O kapıdan her girişimde kendi evime, ocağıma varırken hissettiğim güven ve huzuru hissetmişimidir.

Geçmiş gün, tarihi hatırımda değil. Arkadaşlarla hasta ziyaretine gitmiştik. Arabayı park edip, servislere doğru yürüyoruz. Baktım, tertipli bakımlı bir bölümün levhasında görkemli harflerle şöyle yazıyor: “ CENNET KAPISI”

Heyecanlandım. Girmek için seve seve canımızı bile vereceğimiz cennetin kapısı, işte birkaç adım ötede. Doğrusu bir anlam veremedim, niçin bu ad verilmiş buraya? Görevliye sordum: “ Burası morg” dedi.

Etkilendim, duygulandım. Başka hastanelerde tesadüfen önünden geçsek ürperdiğimiz bir bölüm, burada ne kadar sevimli hale getirilmiş. Ürkmek bir yana, insanın içeri dalası geliyor.

Güneydoğudan onlarca, yüzlerce yaralı geliyor buraya. Allah korusun bir harp darp olsa, binlercesi gelecek. Birçoğu din ve vatan uğrunda ebediyete göçecek. Mübarek naaşları işte burada ebediyete hazırlanacak. Firdevs’e giden yol buradan geçecek.

Hem savaş halinde belki burada her milletten, inançtan hastalar ve yaralılar tedavi edilecek. Eminim ki esir de olsalar, müttefik de, kimse onlara inancını, milliyetini sual etmeyecektir. Hekimlik yemini de, harp hukuku da, büyük millet centilmenliği de bunu icap ettirir.

GATA’YA değişik vesilelerle birçok kez gittiğimi söylemiştim ya… İşte o ziyaretlerde… Polikliniklerde ve servislerde onlarca başörtülü kadının muayene ve tedavi olduğuna tanık oldum. Hasta ziyaretçileri arasında da örtülü kadınlarımıza rastladım.

Bunu vurgulayarak size aktarmam bile ne kadar garip değil mi? Ankara’nın merkezinde bulunan, gönderinde ay yıldızı bayrağın dalgalandığı bir hastaneden söz ediyoruz. Bu çatı altında “Başörtülü kadınlar gördüm ben” diyerek tanıklık gereği duymak niye?

E, şimdi icabı halinde düşmana bile gösterilmesi gereken “Tıbbi şefkat, anlayış ve zarafetin” kendi insanımızdan esirgenmesini izah mümkün müdür? Başbakan eşine “Ziyarete gelmezse iyi olur” diye haber gönderilmesine ne buyrulur?

Genel Kurmay Başkanının haklı bir övünçle hatırlattığı gibi “Allah Allah nidalarıyla “ düşmana hücum eden Mehmetlerin, anasına bacısına bu peygamber ocağı kapısından “Yallah yallah” çekmek insafla bağdaşır mı hiç?

Kafam, mazide kalmış olsa da bu tatsız, yakışıksız ve gereksiz meseleyle meşgulken Sayın Genel Kurmaybaşkanımızın açıklaması imdadıma yetişti. Ferahladım. Özetle Şöyle diyor Sayın BAŞBUĞ:

“Bunu da açıkça ifade etmek istiyorum. Keşke o şekilde bu olay yaşanmasaydı. Keşke o olay yaşanmasaydı. Bu çok özel bir olay genellenecek bir olay değil. Kimseyi de suçlamak istemiyorum. Bazen olaylara karar verirken o andaki şekli de bilmek lazım. Olayda Sayın Başbakan’ın eşi de üzülmüştür. Belki de en çok üzülen Uygur’un eşidir. Keşke olmasaydı. Keşke bu olay yaşanmasaydı. İnsani boyuttan bakarsak bu olayı bugün savunmamız mümkün değil.”

Bu sözün üstüne söz gereksiz… Genelkurmay başkanımız Ordumuz adına mesele hakkındaki görüşünü veciz şekilde dile getirmiş bulunuyor.

Demek ki, geçmişte kalan o hoyrat uygulama silahlı kuvvetlerin kurumsal iradesini aksettirmiyormuş… Bazı üst düzey işgüzarların fırsattan istifade giriştikleri bir işmiş.

Kapısında yüzü nurlu Mehmetlerin nöbet tuttuğu, şanlı gazilerin şifaya kavuştuğu, şehitlerin naşına saygıdan morguna CENNET KAPISI adının verildiği GATA, bu milletin ortak bilim ve şifa ocağıdır. Tıpkı topyekûn ordumuz, polisimiz, diğer devlet kurumlarımız gibi…

Orada görev yapan her er, her nefer, her prof, her paşa bu muazzam misyonun şerefini nasıl taşıyorsa, sorumluluğunu da aynı duyarlılıkla taşımalıdır. İstisnalar bir yana bırakılırsa, taşımıştır, taşıyacaktır da…

Hep diyoruz ya, “Ordu gözbebeğimizdir…” Ara sıra gözümüzde meydana gelen çapakları dikkatle temizleyelim, ama bunu yaparken kendi gözümüze bıçak saplayıp, kör etmeyelim…

Hem “Derin milletin” din, bayrak, başörtüsü gibi uğruna can verdiği/vereceği değerlerine yönelik hücumlara… Hem de, bir takım bireysel ya da grupsal yanlışlıklar üzerinden devlet ve kurumlarına yönelik yıpratma çabalarına karşı… Ne kadar teyakkuz halinde olsak yeridir, çünkü Kanunî lisanıyla söylersek : “Devlet de bizim, evlat da”